“Batı’da yükselen Türkiye karşıtlığından” söz ediliyor. Yükselen bir karşıtlık mı yoksa süregelen bir karşıtlık mı var? Bu karşıtlığın tarihî kökleri nelerdir?
Aslında yükselen bir karşıtlık yok. O karşıtlık her zaman mevcuttu zaten. Bugün yalnızca son siyasî gelişmelerle üzerinin tozu alındı. Tarihî köklerden bahsetmeniz çok doğru bir bakış açısı. Zira Batı’daki Türk karşıtlığının arka planını ancak tarihe bakarak anlayabiliriz. Kısaca şu üç aşamadan bahsedeyim:
İlk aşama Avrupa Hunları dediğimiz grubun Asya’dan Avrupa’ya ilerleyişi. Hunların en büyük hükümdarı Attila’nın gücü Avrupa’da korku ve endişe meydana getiriyor. Avrupalıların ona “Tanrı’nın Kırbacı” adını takması Türklere bakışlarının ilk örneği. Türk nefretinin tohumları ilk olarak böyle atılıyor.
İkinci aşama bu kez Müslümanlar var. Emevîler döneminde Araplar İspanya üzerinden kolayca Avrupa içlerine ilerliyor ancak 732 yılında Puvatya’da Franklar tarafından durdurulana kadar. Avrupa bir kez daha dışarıdan gelen bir tehditle yüzleşiyor.
Üçüncü aşama ise en uzun süreli olan ve Batı’nın hafızasına en derin şekilde işlenen dönemi oluşturuyor: Osmanlı Devleti. Bu dönemde Batı’nın zihnindeki Türk ve Müslüman korkusu ve bununla birlikte nefreti, Osmanlı üzerinden depreşiyor. Osmanlı’nın 1683’te Viyana önlerinde durdurulması Batılılar için dönüm noktası oluyor.
İşte bu üç aşama aslında Batı’nın bugün sıkça şahit olduğumuz Türk karşıtlığının tarihî köklerini meydana getiriyor. Dikkat çekilmesi gereken asıl noktaysa bu karşıtlığın ve nefretin aslında korkunun eseri olması. Batı, Türklerden korktuğu için nefret ediyor ve ona karşı. Dolayısıyla bugün bile Türklerin güçlenip Batı’ya ilerleyeceği ve kendilerini tehdit edeceği endişesiyle bizi köşeye sıkıştırmaya, zayıf bırakmaya çalışıyorlar. Barış Pınarı Harekâtı’na karşı çıkışlarının bilinçaltında bu var.
Peki, Osmanlı döneminden devam edersek bugünkü Türk karşıtlığına benzer somut örnekler var mı?
Hem de çokça. Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı sonrasında gerek Batılı siyasîlerde gerekse Batı kamuoyunda ve medyasında açıktan açığa dillendirilen Türk karşıtlığı özellikle 19. yüzyılda sıkça gündemdedir. Osmanlı’nın askerî ve ekonomik yönlerden zayıflaması neticesinde o zamana dek devlet çatısı altında yaşayan azınlıklar teker teker merkeze başkaldırıyor. Tabii bunda Batı’nın Osmanlı azınlıklarını kışkırtması ve olaylara Osmanlı aleyhinde müdahalede bulunması da ana etken.
Osmanlı azınlıklarının devletleşme sürecini Sırplar, Yunanlar, Bulgarlar ve Ermeniler üzerinden okuduğunuzda bugün Batılılar tarafından bir Kürt devleti kurulma çalışmalarını daha iyi anlayabilirsiniz. Zira bugün nasıl PKK-YPG varsa o zaman da yukarıda saydığım milletlerin Osmanlı’da terör faaliyetleri gerçekleştiren grupları vardı. Bu gruplara Osmanlı müdahale ettiğinde ise Batılı siyasîler ve kamuoyu aynı bugün olduğu gibi katliam yapmakla itham ediyordu.
Özellikle Sultan II. Abdülhamid döneminde Batı’daki bu suçlamalar doruğa çıkmıştır. Bugün nasıl güneyimizde terör grupları tarafından Kürt devleti kurulmasına izin vermiyorsak o gün de Ermeni terör gruplarını bastırıp Osmanlı topraklarında bir Ermeni devleti kurdurulmasına müsaade etmeyen II. Abdülhamid Batılılar tarafından en aşağılık derecesine indirilerek hakaretlere maruz bırakılmıştır. Bu dönemle ilgili elimizde o kadar çok tarihî veri var ki Batı'nın kronikleşmiş Türk ve Müslüman karşıtı zihin yapısını yalnızca II. Abdülhamid üzerinden değerlendirmek bile mümkündür.
Batı'nın içleştirdiği Türk aleyhtarlığının kodlarını bırakın uluslararası siyaset ve dengeleri, basit karikatürlerde dahi etüt edebilirsiniz. Bugün Batı medyası Türkiye’nin askerî harekâtla Kürtlere soykırım yaptığı yönünde kara propaganda yapıyor. Bunun benzerini dönemin Batılı basın-yayın organlarında Ermenileri kesip kanlarında banyo yaptığını yazdıkları ve dahası çizdikleri II. Abdülhamid’le ilgili haberlerde ve karikatürlerde sıkça görebilirsiniz. Gelişen her siyasi olayda Türkler aleyhindeki propaganda ile Batı kamuoyunun nasıl şartlandırıldığının delilidir bu.
Üstelik de II. Abdülhamid bu propagandayı önlemek için Batılı gazetecileri ve yazarları Anadolu’da incelemeye çıkarıp böyle katliamların yaşanmadığını gösteriyor. Batılılar tabii iddialarını destekleyecek argüman bulamıyor ancak geri döndüklerinde yine aynı propagandayı sürdürüyor. Bugün de Suriye sınırındaki Batılı gazetecilerin dünyaya servis ettikleri haberleri görüyoruz değil mi? Amaç Türkiye’ye karşı uluslararası kamuoyunda olumsuz algı oluşturmak.
Arap Ligi de bu harekâtı kınadığını belirtti. Size göre Arapların bu tepkisiyle Batılılarınki örtüşüyor mu?
Bence evet, gerçi Katar ve Somali buna imza atmadı ama bu pek bir anlam ifade etmiyor benim nezdimde. Şimdi içimizde ümmetçilik anlayışıyla Araplara sempati duyanlar var ama bir gerçeğin farkında değiller. Din kardeşi gördükleri Araplar Türkleri o kadar çok sevmiyor. Kimileri de bu durumu Suudlara endeksleyerek yalnızca onların Türk karşıtı olduğundan bahsediyor. İyi de herhangi bir Arap ülkesinin okullarda okutulan tarih kitaplarını alıp inceleyin bakalım neler göreceksiniz. Arap ülkelerinde ilk ve ortaokullardaki tarih kitaplarında Türklere bakış açısıyla ilgili bir makale okumuştum. O kitaplarda Osmanlı Devleti’nin kendilerini yüzyıllarca sömürmüş ve geri bırakmış bir devlet olarak lanse edildiği, Türkiye Cumhuriyeti’nin İslâm’dan uzak bir anlayışla kurulduğu daha küçük yaşlardan itibaren Arapların zihnine yerleştiriliyor. Yani harekâtın kınanması Arap devletlerinin politikası değil aynı zamanda toplumlarının zihniyeti.
Türkiye ile ABD 13 madde üzerinde anlaştı ve harekâta ara verildi. Bazıları bunu Türkiye’nin yine masa başında kazanımlarını kaybettiği yönünde yorumladı. Siz ne diyorsunuz?
Ben öyle görmüyorum. Türkiye harekâta başlarken belli sınırlar çizdi ve Fırat’ın doğusunda 30 km derinliğindeki alanda PKK YPG unsurlarını bırakmayacağını açıkça ilân etti ve gereğini de yapmaya başladı. Şimdi ABD ile yapılan müzakerelerde aynı taahhüt yerine getirilmek koşuluyla bir sonuca varıldı. Türkiye’nin hedeflerinden şaştığını düşünmüyorum. Tavrımız net. Ateşkes yapmadık, 5 günlük ara verdik. Yani isteklerimiz yerine getirilmezse harekât kaldığı yerden devam edecek. Benim asıl dikkatimi çeken durum Trump’ın mutabakat sağlandıktan sonra yaptığı açıklama. Bu gelişmeyle milyonlarca hayatı kurtardıklarından bahsediyor. Yani kendi kamuoyuna şöyle propagandada bulunuyor: Türkler Suriye’de Kürtlere katliam yapıyordu. Biz araya girip iki taraf arasında anlaşma sağlayarak katliamların devamını engelledik ve onları kurtardık. Yani Türkiye yine katliamcı barbar, Batı yine kurtarıcı medenî! İşte bizim gerçeklerimiz karşısında Batılıların fantezileri. İşte bastırılamayan Türk karşıtlığı ve nefreti.
Ama ne olursa olsun Türkiye hiçbir sapma göstermeden amaçlarına kilitlenmelidir. Batılı siyasîler, kamuoyları ve basın algı yönetimiyle bizi sıkıştırmaya gayret etse de arkamızda koskoca tarihimiz var. Aslolan Türk milletinin devletiyle ve ordusuyla her zaman dimdik ayakta durmasıdır. Tıpkı bugün olduğumuz gibi işte.
sonnokta gazetesi
Hocanın araplarla ilgili gerçekleri konuşması siyasal islamcıları sinirlendirmiş anlaşılan. Tarihi gerçekler acı geliyor birilerine .
Akademik derinlik sıfır, sırf reklam olsun diye verilen demeç, yazık bu ülkenin eğitim sistemine